Arap dünyasında Türk kapak yıldızları

Arap dünyasının prestijli moda dergileri, son aylarda Türk oyuncuların yıldız ışığına teslim olmuş durumda. Yakaladıkları uluslararası başarıyı yalnızca beyaz perde ve ekranla sınırlı bırakmayan ünlü isimler, şimdi de Arap coğrafyasının stil ikonları olarak karşımıza çıkıyor

Nisan sayısında bir Arap moda dergisinin kapağında Kerem Bürsin yer aldı. Üstelik yeni tarzı, sadece derginin değil, sosyal medyanın da gündemine oturdu. Oyunculuğuyla olduğu kadar karizmasıyla da dikkat çeken Bürsin, Arap dünyasındaki hayran kitlesini bir kez daha etkisi altına aldı.
Bir diğer kapak yıldızı ise Barış Arduç. Dünya çapında tanınan Fransız mücevher markası Cartier ile gerçekleştirilen işbirliğiyle Harper’s Bazaar Arabia’nın 200’üncü özel sayısında yer aldı. Arduç’un bu prestijli projedeki varlığı, onun sadece yerel bir star değil, uluslararası moda arenasının da dikkatle takip ettiği bir isim olduğunu kanıtlar nitelikte.
Tuba Büyüküstün ise geçtiğimiz ay Harper’s Bazaar kapağında yer alarak Arap dünyasındaki zarafet algısına Türkçe bir imza attı. Gerek oyunculuk kariyeri, gerekse duruşuyla Ortadoğu coğrafyasında yıllardır özel bir konuma sahip olan Büyüküstün, bu kapakla konumunu bir adım daha ileri taşıdı.

MODA ENDÜSTRİSİNDE BÜYÜK SATIN ALIM

Moda dünyasında taşlar yerinden oynuyor. Prada Grubu, bir süredir zarar eden ve küresel lüks satışlardaki düşüşe direnemeyen Versace’yi, Capri Holdings’ten 1.25 milyar euroya satın alıyor. Perşembe günü yapılan resmi açıklamayla doğrulanan bu satın alma, sadece bir ekonomik hamle değil; aynı zamanda sektörde yeni bir dönemin habercisi olabilir.
Versace, her zaman gösterişli tasarımları ve cesur moda diliyle öne çıktı. Ancak son yıllarda rekabetin sertleşmesi, tüketici alışkanlıklarının değişmesi ve küresel belirsizlikler markayı zora soktu. Prada’nın, bu sembolik ama yara almış markayı ayağa kaldırmak için 250 milyon euro ek borç yüklenmesi, ne denli stratejik bir karar aldığını gösteriyor. Bu sadece bir kurtarma operasyonu değil, aynı zamanda güçlü bir vizyonun yansıması.

Öte yandan, bu satın alma kararının zamanlaması dikkat çekici. Trump döneminde başlatılan ve hâlâ etkileri süren ticaret savaşları, lüks tüketime olan talebi törpülerken, küresel piyasalarda istikrarı tehdit ediyor. Capri Holdings’in hisselerinin bir haftada yüzde 36 değer kaybetmesi, piyasaların bu çalkantılara karşı ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne serdi. Vergilerin geçici olarak askıya alınmasıyla yaşanan toparlanma ise sadece kısa bir soluklanma. İtalyan şirketin bu hamlesi için, LVMH ve Kering gibi dev grupların domine ettiği lüks sektörde, yeniden konumlanma çabasının açık bir göstergesi denilebilir.

YİTİP GİDEN ERKEK STİLLERİ

Justin Bieber’ın son paylaşımlarına bakan herkes aynı şeyi söylüyor: “İyi değil!” Ünlü şarkıcının sosyal medyada paylaştığı hüzünlü bakışlar, belirsiz notlar ve berduş havası, hayranları kadar magazin dünyasını da endişeye sürüklüyor.

Yakın çevresinden gelen iddialara göre, Justin için eşi Hailey Bieber bile destek çağrısında bulunmuş.
Ancak tüm bu ruh hali boşuna değil gibi. Zira en büyük aşkı eski sevgilisi Selena Gomez’in nihayet huzurlu, istikrarlı ve gözle görülür şekilde mutlu bir birlikteliğe yelken açması, Justin’in iç dünyasında yeni bir fırtınayı başlatmış gibi görünüyor.

Sosyal paylaşımlarında yapılan yüzük göndermeleri, bir zamanların kayıp aşkının hâlâ belleğinde yankılandığını düşündürüyor.
İşin stil kısmına gelince… Sanmayın ki bu “Ben artık sabahları aynaya bakmıyorum” havası spontane.
Ekim 2024’ten beri Justin’in stilinde Msj Tyson’ın imzası var.

Tyson’ın dokunuşlarıyla yaratılan bu dağınık sokak estetiği tam anlamıyla bir proje.
Justin’in izinden gitmeye kararlı yeni isim de Timothée Chalamet. Geçtiğimiz günlerde sokak stiline gözüm takıldı – ilk bakışta ne yazık ki Justin sandım. “Film tanıtımları bitince kendine gelir” diye düşündüğümüz Chalamet, belli ki yeni bir estetik arayışına girmiş. Ancak bu arayış, moda değil bir düşüşe işaret ediyor olabilir. Bu stil karmaşasının hepimize hatırlatması gereken tek şey şu: “İlişki durumunuzun çalkantısı, stilinizin ilhamı olmasın!”

İŞE KENDİ EKİBİNİ KURMAKLA BAŞLADI

Chanel’in baş tasarımcısı olmak demek, moda dünyasının en prestijli sorumluluklarından birine sahip olmak demektir. Bu göreve getirilen Matthieu Blazy, belki gürültülü bir başlangıç yapmadı ama attığı ilk adımlardan bulunduğu pozisyonun bilincinde olduğunu gösteriyor.
Blazy’nin Chanel’e transferi, kuşkusuz kariyerinin en büyük sıçraması. Bottega Veneta’daki üç yılın ardından geldiği bu yeni pozisyon onun için gerçek anlamda bir sınav. Çünkü Blazy’nin bugüne dek yönettiği işler, hep hazır mutfaklarda servis edilen tabaklara benziyordu. Kalite zaten oradaydı. Görev, onu korumaktı. Daniel Lee dönemindeki Bottega Veneta, tam tersine, markayı kökten sarsarak gençleştiren bir evrim süreci geçirmişti. Lee, Bottega’yı bir “zengin olgun kadın” markasından çıkarıp, her yaştan moda meraklısının ilgisini çeken bir çekim merkezine dönüştürmüştü. Daniel Lee’yle özdeşleşen “yenilikçi” sıfatı, Blazy’ye miras bırakılmıştı.

Blazy de yeni bir lisan yaratmaktansa var olanı lisanı düzgün şekilde konuşma becerisini gösterdi. Fakat bu beceri Chanel gibi bir moda devine yetmeyebilir. Blazy de bunun farkında olmalı ki Chanel’deki ilk icraatı, Maison Margiela’dan Andrew Heather’ı haute couture stüdyosuna transfer etmek oldu. Ardından Bottega Veneta’daki stratejik isimleri teker teker Chanel’e taşımaya başladı. Bu kararlar kimi yorumculara göre dahiyane hamleler gibi görünse de benim için büyük beklentiye karşı alınan sıkı önlemler.
Yeni bir görev, hele ki Chanel gibi kültürel mirası güçlü bir moda evinde, yalnızca kişisel bir sıçrama değil; markaya karşı sorumluluk demektir. Blazy’nin iç yapıyı değiştirerek başladığı bu dönem, vizyonsuz bir ekibin ardından gelen normalleşme adımı olabilir. Sıradışı değil, olması gereken… Çünkü Blazy, kendisi için bir değil iki gömlek büyük bir markanın başına geçti. Chanel, yalnızca bir moda evi değil; bir ikonografidir, bir mitolojidir. Bu mirası taşımak, daha önce hiç taşımadığı kadar büyük bir sorumluluk gerektiriyor. O yüzden attığı adımlar, bir vizyonun değil, bu ağırlığı taşıyabilmenin zorunluluğunun izleri diyebilirim. Şimdi gözler onun bu sorumluluğu hangi dilde taşıyacağında. Moda dünyasının ona yüklediği “sessiz deha” anlatısının gerçek karşılığı olacak mı, yoksa yine “iyi ama devrimsiz” bir dönem mi yaşanacak, yakında göreceğiz.

HAFTANIN ŞIKI: BRITT LOWER

Televizyon ekranlarında stil konusunda uzun zamandır bu kadar etkileyici bir örnek görmemiştim. Fallon Tonight programına katılan oyuncu Britt Lower’ı görene kadar. Elbisesi göz kamaştırıcıydı.

Conner Ives markasının sonbahar- kış 2025 koleksiyonuna ait olan elbise adeta spor ve modern olmak üzere iki zıt tarzın en uyumlu şekilde bir araya gelmesinin örneğini sunuyor. Vücuda oturan yapısı ve rengiyle hem zarif hem güçlüydü.
Program biter bitmez aklımda tek bir soru vardı: “Bu elbise kimin?” Tabii ki yalnızca elbiseyi değil, elbiseyi kusursu taşıyan Lower’ı da mercek altına almaya başladım.

Haber Kaynak : SABAH.COM.TR

“Yayınlanan tüm haber ve diğer içerikler ile ilgili olarak yasal bildirimlerinizi bize iletişim sayfası üzerinden iletiniz. En kısa süre içerisinde bildirimlerinize geri dönüş sağlanılacaktır.”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu